İçeriğe geç →

İzmir’de doğdum, bugün on yaşına girdim. On farklı yıl yaşadım sizlerle, emek veren onlarca dostlarımızın sayesinde nefes aldım. Kiminiz yayın kurulunda, kiminiz ürünlerinizle ayakta tuttunuz beni. Hepinize sonsuz şükranlarımı sunuyorum emekleriniz adına, sağ olsun, var olsun dizeleriniz, kalemleriniz. Bugün, yine dileyen emektarlarımla yürümeye devam ediyorum.

Üç yüz altmış beş gün geçti, delip ömrümüzü denizlerin ortasından.
Martıların çığlıklarıyla balıkçıların gözbebeklerinde büyüttüğü yalnızlığımızı, rüyalarımıza “çocuk mermisi diye bir mermi yok ki!” diyerek yelkenlilerin martılara, nota kuşlarına çırılçıplak eşlik ettiği bir yıl olsun, yılınız...
Kısacası sizin olsun...

Zeytin ağacının kanının akıtılmadığı, incir yaprağının sütünün kirli ellerce sağılmadığı, sığırcıkların ebemkuşağı’nın altından geçebildiği, tekir kedilerin piyanonun siyah tuşlarına basabildiği, çocukların toprakları avuçlarıyla içebildiği, denizleri bir nefeste şiirlerinin derinliklerine çekebildiği, çocuk mermisi diye bir merminin henüz icat edilmediği nice sombaharlarınız olsun...

Dikenli teller, sarp yamaçlar, köpüren dalgalar bir araya geldiler, yine de yenemediler ayçiçeklerini Can Baba’nın. Ölümlerin, ayrılıkların, tahta kayıkların ve çocukların savrulduğu bir dünyada batan kayıklar değil, dirilen umuttu, öyküleri ve ezgileriydi ülkelerin...